“Kur’an’ın beyanları o kadar harika, o derece letafetli ve akıcıdır ki, ayetleri oluşturan kelimeler öyle muhteşem bir nazım ile dizilmiştir ki bunları muhafaza etmek ancak Arapçayla mümkündür.” Bununla beraber Kur’an’ın açık mana ve hakikatleri emir ve hükümleri olduğu gibi, birçok remiz ve işaretleri de vardır, tercümede bunların tamamı kaybolur.” Şimdi Mealden Kur’an’ı anladığını zannedenlere diyoruz ki Bakara suresi 3. Ayete bir bakın
وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
“Kendilerine rızık olarak verdiğimiz mallardan Allah yolunda infak ederler.”
İşte mealdeki mana bu kadar. Ama işin tefsir boyutuna girdiğimizde insanı hayrete düşüren ve Kur’an’ın bir benzeri neden yapılamazmış şimdi anladım diyeceğiniz başka bir harika mevcut.
Bu ayette üç kelimelik bir cümle içinde beş ayrı şart ve hüküm dürülüdür. Zekât ve sadakanın layık olduğu mevkiyi bulabilmesi için geçerli olan şartlar bu ayetin içine dürülmüştür. Üç kelimelik bir cümle kuracaksınız ve cümlede kullandığınız kelimeleri öyle seçeceksiniz ki ondan 5 ayrı hüküm çıkacak bu da manayı tekid edecek. Beşer bu tür ifadeleri kurmaktan konuşmaktan acizdir. Bu muhteşem belagat ancak Arapça lafızda gözükür ki Türkçeye veya başka bir dile çevrildiğinde de şu ışıkların düğmesine basınca nasıl karanlık çökerse işte meal de de ayetin bu güzellikleri saklanır görülmez. Şimdi senin mealde göremediğini tefsir ile görerek anlatalım.
وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Kendilerine rızık olarak verdiğimiz mallardan Allah yolunda infak ederler.
Şu cümlenin tüm heyeti cümleyi oluşturan tüm kelimeler, sadakanın kabul şartlarının beşine işaret eder.
“Birinci Şart: Sadakaya muhtaç olmamak derecede sadaka vermek ki, وَمِمَّا lâfzındaki مِنْ i teb’îz ile o şartı ifade eder.” Yani tamamını değil bir kısmını ver. Hadi meal ile bu manaya nasıl ulaşacaksın.
“İkinci Şart: Ali’den alıp Veli’ye vermek değil, belki kendi malından vermektir. Şu şartı رَزَقْنَاهُمْ lâfzı ifade ediyor. ‘Size rızık olandan veriniz.’ demektir. “Kendi malınızdan verin demektir.
“Üçüncü Şart: Minnet etmemektir. Şu şarta رَزَقْنَا daki نَا lâfzı işaret eder. Yani, ‘Ben size rızkı veriyorum. Benim malımdan benim kuluma vermekte minnetiniz yoktur.’ Rızkın na ya olan isnadından bu manayı ancak orijinal metinde veya tefsirde bulabilirsiniz. Mealde bu manaya yaklaşamazsınız bile
“Dördüncü Şart: Öyle adama veresin ki, nafakasına sarf etsin. Yoksa sefahate sarf edenlere sadaka makbul olmaz. Haydi mealde şu manaya nasıl ulaşacaksın. Ama tefsir sana bu ulaşamadığın manayı verir. Şu şarta yani öyle adama veresin ki, nafakasına sarf etsin sefahate sarf edenlere sadaka makbul olmaz manasını يُنْفِقُونَ lâfzı işaret ediyor.”
“Beşinci Şart: Allah namına vermektir ki, رَزَقْنَاهُمْ ifade ediyor. Yani, ‘Mal benimdir; benim namımla vermelisiniz.’ ”
İşte üç kelimelik bir cümle içinde beş ayrı şart ve hüküm. Mealde ise tek bir mana ve tüm bu manalardan mahrumiyet vardır. Kur’an’ın bütün ayet ve cümlelerinde bu ince ve latif hükümler ve şartlar bulunuyor. İşte bu Kur’an’ın nazmındaki mucizeliğidir. Nazım, incileri ipliğe dizmeye denir. Kur’an Kelimeleri de inci gibi, yan yana dizilmiştir ki bu kelimeleri yan yana dizen, Allahu Teâlâ’dır. Nasıl ki, küçük bir incir çekirdeğinin içinde koca incir ağacı bütün teşkilatı ile yazılmış ise aynı şekilde Kur’an’ın kalıp ve lafzı da bir tohum ve çekirdek gibi yüzlerce kitap ve manayı içinde barındırmaktadır. Mealde, eğer yazan çeviren doğru çevirmişse aldığın mana taş işe tefsirde alacağın mana dağ gibidir.
“Kur’an-ı Kerîm ilâhî bir nazım ile dizilmiş ve dokunmuştur. O nazmın her bir noktasında nihayetsiz mana ve sırlar vardır. Onun ihtiva ettiği belagat ve fesahat, beşer ilminin ve kuvvetinin üstündedir. Bundan dolayı O’nun nuzulünden bugüne kadar Arap edip ve şairleri de dahil olmak üzere hiç kimse Kur’an-ı Kerîm’i taklit edememiştir. Şimdi soruyoruz: Arap lisanında bile taklidi mümkün olmayan Kur’an’ın Türkçe’de taklidi hiç mümkün olur mu?” Meali, aslı olur mu? Asla olmaz.“Cenab-ı Hakk’ın yarattığı varlıklar taklit edilemediği gibi kelamı olan Kur’an-ı Kerîm de asla taklit edilemez.”