Deizm'in Perde Arkası

7- Deizm konuşmayan ve karışmayan bir tanrıya inanıyor!

Abdurrahman Bahadır

Deizm, Yaratıcının âlemi yarattığını kabul eden, fakat âlemle sürekli ilişki halinde bulunmadığını ileri süren bir inançtır. En önemli temsilcileri arasında Aristo, Newton gibi isimler vardır. Newton’a göre Tanrı, kudretiyle yaratır yarattıklarına bir daha müdahale etmesine gerek kalmaz.

Evet, Yaratıcı âlemi yaratacak ve daha sonra karışmayacak müdahale etmeyecek sözü yine aklın hezeyanından başka bir şey değildir. Söz iddia ve ispat ister. Onlara göre konuşmayan ve karışmayan yaratıcı bu kimselerle konuşmuş mudur? Bir kere yarattım bir daha karışmayacağım mı demiştir? Hayır. O halde bu söz onların sözüdür ve mesnetsiz dayanaksız bir iddiadır.

Peki, bu deistler neden konuşmayan ve karışmayan bir ilah fikrini benimsemişlerdir. Çünkü ilah konuşsa karışması mecburi olacak. Karışsa konuşması mecburi olacak. Onun için âlemdeki yaratılışları bile o ilaha vermeyip kendilerince bir kere yarattı daha müdahale etmez demektedirler. Yaratılanları âlemin kendisine, sebeplere, evrime vererek bu noktada kendileri gibi düşünen ateistlerle aynı noktada buluşmaktadırlar. Evet deizm aslında bir ateizmi netice veren bir fikirdir. Zaten ateistlerin bu konuda deistlere destek vermesi ve savunması da bu cihettendir.

Tabi onlar vahyi ve peygamberi kabul etmediklerinden vahye dair yani yaratıcının bizzat sözlerine dair vereceğimiz her cevap bu kimseleri tatmin etmeyecektir. O halde aklımızı yanımıza alalım ve âlemden vereceğimiz delillerle bu iddialarının ne kadar sönük ne kadar mantıksız ve geçersiz bir fikir olduğunu ispat edelim.

Âlemdeki her şeyin sebeplerden ve mevcut olan elementlerden yaratıldığını görenler. Sanki bu yaratılış için bir yaratıcıya ihtiyaç yokmuş gibi bir fikre kapılıp kâinatı bir fabrika gibi görüp kendi kendine oluyor gibi bir düşünceye sapmışlardır.

İlk yaratılışı bir yaratıcıya vermek sonra ki yaratılışı âlemin kendisine vermek ne kadar doğrudur. Yoktan var etmek için bir yaratıcıya ihtiyaç varda. Var olan atom ve elementlerden yaratmak için bir yaratıcıya ihtiyaç yok mudur?

Yaratıcı kâinatı bir defa yarattı daha sonrasında ona müdahale de bulunmaz diyen deistler sonraki yaratılışları görmüyor mu? Onlara göre bunları yaratıcı yaratmıyorsa ya sebepler yapıyor ya kendi kendine oluyor demektir. Âlemdeki sebeplerin bir araya gelmesi ile eşya vücut bulabilir mi?

Yani bir ilacı oluşturan yüzlerce kimyasalların her birinin bir kavanoz şişede olduğunu farz etsek. O ilacı yapmak için çok hassas mizanlarla o kimyasallardan bir ölçü ile alıp o ilacın oluşturulduğunu görüyoruz. Sorumuz şu ilacı oluşturan maddeler bir laboratuvarda durmakla ilaç olur mu olmaz mı? Yine bir kimyagere ihtiyaç var mı yok mu?

İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler o ilaçtan daha mükemmel değil midir? İnsanı oluşturan altmışa yakın element var. Bunları bir araya getirmekle insan olur mu?

Veya bir kitabı yazmak için kalem kâğıt ve mürekkep masamızın üstünde. Tüm sebepler bir araya geldi kitap vücut bulur mu bulmaz mı? O kitapta gözüken ilmi, iradeyi, kudreti, hayatı hangi sebebe verebilirsin?

Aynen öylede yaratılan varlıklarda, hele hele de hayat sahiplerinde görünen, ilmi, iradeyi, kudreti, san’atı ve icadı Yaratıcının kalem-i kader ve kudretine verilmezse belki kör, sağır, düşüncesiz olan tabiata ve kuvvetlere isnad etmek lâzım gelir.

O zaman herbir varlıkta, sonsuz bir kudret irade ve ilmi yani adeta bir ilâhı, onların içinde kabul etmek lâzım gelir. Bunu kabul etmek yani yaratıcının sıfatlarını tabiata veya sizin ifadenizle kâinat fabrikasının kendisine vermek aklın kabul edemeyeceği en büyük hurafe değil midir?

Yaratanın her an faal olduğunu her an yarattığını anlamak için bunlar yeterli sanırım.

Âlem bir defa yaratılıp bırakılan saat gibi işleyen bir makine değildir. Size bunu söyleten şey; aynı basit maddelerden dokunan ve aynı mürekkeple yazılan yeryüzündeki çeşitli hayvanat ve bitkilerin aynı hava, aynı su, aynı ışığa mâruz kalmakla beraber oluşması diyorsunuz.

Biz ise diyoruz ki tezgâhların aynı olması, aynı element mürekkebi ile yazılmasına bakma ilk önce o tezgâhtan çıkan varlıklara bak ondaki hayatı hayat sahibi olmayan hangi sebep verebilir. Ondaki ilme bak ilim sahibi olmayan hangi sebep o varlığa ilim verebilir. İradeye bak ondaki iradeyi irade sahibi olmayan hangi sebep verir. Sonra onun şekline bak hiçbir şekle benzetmemek hangi sebebin işi olabilir. İlk var edişi bir yaratıcıya veren sen sonraki yaratılışlar kendi kendine oluyor nasıl dersin. Yaratıcı buna karışmaz âlem fabrikasında kendi kendine çıkıyor fikrini nasıl kabul edebilirsin. Yaratıcın yaratılışı bu sebeplere hiç bırakır mı? O bir an ilmini kudretini şu âlemden çekse âlemin yokluğa düşeceğini görmüyor musun?

Hem şu âlem bir bina gibi yaratılmıştır ama devamlı bir surette yenilenme, tazelenme, tahrip ve tamir ile her an bir faaliyet gözükmektedir. İnsanın bir kere yaptığı binalar bile devamlı restoreye, tamire ihtiyaç duymaktadır. O binaların kendi kendine yenilenemeyeceğini kabul eden insan o yenileme fiilini hayat, ilim, irade, kudret sahibi bir ustaya vermektedir.

Âlemin kendi kendini yenilemesi dediğinizde ise bu fiillere bir sahip bulmalıdır. Bu fiillerin sahibi ilimsiz, iradesiz, hayatsız atomlar, elementler, sebepler olamayacağına göre fail kimdir? Onların üzerinde her vakit tasarruf eden kimdir. Geceyi, gündüzü çeviren, yazı kışı getiren, Öldüren, dirilten, var eden yok eden kimdir. Âlemin kendisi mi yoksa âlemde tasarruf eden sonsuz kudret, ilim, irade sahibi olan yaratıcı mıdır? Bir kitap düşünelim her vakit yazılan bu kitap için kaleme, mürekkebe kâtiplik sıfatı vermek, kalem ve mürekkep kendi kendine yazıyor demekle âlem kitabının da mürekkep hükmünde olan sebeplerden kendi kendine yazıldığını kabul etmek ne kadar doğrudur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu