14. Hadis rivayetindeki adap
Hadis rivayetinde bir kısım esaslar vardır ki bunlara “adap” denir. Bu adaplar rivayetin doğru olmasını sağlamak içindir. Hadis rivayetindeki adapları öğrendiğinizde hadislerin bizlere ne kadar sağlam bir şekilde ulaştığına bir daha ikna olacaksınız.
Adaplardan bir kısmı şöyledir:
- Ravi icazet sahibi olmalıdır. Bir ravi, şeyhinden almış olduğu hadisleri rivayet edebilmek için şeyhinin iznine muhtaçtır.
Hadis ilminde şeyh, ravinin kendisinden hadis aldığı hocasıdır. Şeyh tabirini tarikattaki şeyh ile karıştırmayalım. Eğer şeyhinin izni yoksa ravi hadis rivayet edemez. Bu icazet, şeyhten öğrenilmiş olan hadislerin tekrar şeyhe arz edilerek aslına uygun olup olmadığının kontrol edilmesinden sonra şeyh tarafından verilir.
- Ravi hadisi kendi yazdığı nüshadan nakletmelidir. Kendi nüshasını bırakıp şeyhinin aslından veya şeyhinden yazılmış başka bir nüshadan rivayet etmek isterse bu caiz değildir. Çünkü bu durumlarda, bu nüshalarda işitmediği bazı hadisler bulunabilir ki işitmediği hâlde bunları şeyhine nispet ederek rivayet etmiş olur. Bu da caiz olmaz.
- Ravinin hadisi ezberlemiş olması gerekir. Zira haberi olmadan kitabına hile karıştırılabilir, bir şeyler sokulabilir.
İmam-ı Azam Hazretleri ve İmam Malik’e göre, ravinin ezberden rivayet etmediği bir hadisle bir hükme delil getirilmez.
İmam Malik Hazretlerine, “Güvenilir olduğu hâlde hadisini ezberlememiş kimseden hadis alınır mı?” diye sorulunca, İmam Malik Hazretleri “Hayır!” cevabını vermiş. Bu sefer, “Bu hadisleri dinlemiştim.” diyerek bir kitap gösterse diye sorulmuş. İmam Malik Hazretleri şöyle demiş: “Böylesinden de alınmaz. Gece kendisinden habersizce kitabına bazı şeyler ilave edilmesinden korkarım.”
- Bir kimse kendi işitmiş olduğu hadisleri yazdığı bir kitapta yazdığını hatırlayamadığı bir hadise rastlasa, bunu rivayet etmeli mi yoksa etmemeli mi diye bir mesele ortaya çıkmış. Çünkü hadis başkalarınca kitaba sokuşturulmuş olabilir.
İmam-ı Azam Hazretlerine göre, onu hatırlamadıkça rivayet etmesi caiz değildir. Şafiî âlimlerinden bazıları da bu görüştedir. Bazı âlimlere göre ise caizdir. İbni Salah bu cevazı şu şarta bağlar: Kitabın sahibi kitabının sıhhatine kendisi inanmalıdır. Eğer şüpheye düşerse caiz olmaz.
- Âlimlerin hadise duyduğu saygıyı ve titizliği gösteren başka bir husus da hadis-i şerifi aynı kelimelerle rivayet etmeye çalışmalarıdır. Hadis-i şerifi Peygamberimiz (a.s.m.)’ın ağzından çıktığı şekilde rivayet etmenin ehemmiyetinde bütün âlimler müttefiktir. Bile bile hadiste değişiklik yapmak, kelimeleri çoğaltıp eksiltmek ve emsaliyle değiştirmek caiz değildir.
Umumi prensip bu olmakla birlikte, mananın aynen korunması şartıyla hadisin değişik kelimelerle rivayet edilebileceğini söyleyenler de olmuştur. Bu çeşit rivayete “rivayet-i bi’l-mana” denir. Rivayet-i bi’l-manayı kabul edenler de çok sıkı kayıtlar ve şartlarla bunu caiz görmüşler.
Hadis rivayetinde daha başka edepler de var. Biz bu kadarıyla yetinelim. Bunlarla şunu göstermek istiyoruz:
Hadis rivayet etmek öyle kolay bir iş değildir. Birçok şartlara bağlanmış ve birçok süzgeçten geçmiştir.
– Şeyhinden icazeti olmayan hadis rivayet edemiyor.
– Başkasının nüshasından rivayet edemiyor.
– Ezberlemediği hadisi rivayet edemiyor.
– Kitabına yazdığı ancak yazdığını hatırlayamadığı bir hadisi rivayet edemiyor.
– Rivayeti Peygamberimiz (a.s.m.)’ın ağzından çıktığı şekliyle yapmaya çalışıyor.
– Bazı kelimelerin değiştirilmesi birçok şarta bağlanmış.
Ve daha bunlar gibi bir çok edep var. İşte hadisler bizlere böyle katı kurallar işletilerek gelmiş. Bu şekilde bizlere ulaşan hadislerden şüphe etmek ehli ilmin ve aklın işi değildir.