İsra cesetle mi oldu, yoksa ruhla mı?
İsra hem ruh ile hem de cesetle olmuştur. Bu meseledeki delillerden bir kısmı şunlardır:
1-İsra suresinde “Kulunu Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ı tesbih ederiz.” (İsra 1) buyrulmaktadır. Ayette geçen “tesbih” lafzı, çok büyük işler sırasında ve Allah’ın azamet ve kibriyasını beyan makamlarında kullanılan bir ifadedir. Eğer miraç sadece ruh ile gerçekleşmiş olsa idi, bu pek büyük olarak kabul edilebilecek önemli bir şey sayılmazdı. Zira rüyasında bir kişiye bu gibi şeyler gösterilmes Allah’ın azametini hakkıyla ifade edemediğinden, tesbih ile başlanması yersiz olurdu. Demek, miraç Allah’ın azamet ve kudretini ifade eden bir olaydır ki, ayete “tesbih” lafzı ile başlanmıştır. Bu büyük hadise de ancak ve ancak bir beşeri, beden ve ruh ile birlikte semaya yükseltmek olabilir. O hâlde miraç hem beden hem de ruh ile olmuştur.
2-Eğer miraç ceset ve ruh ile beraber olmasaydı, Kureyşliler Peygamberimiz (s.a.v.)’i yalanlamaz ve Müslüman olmuş bazı kimselerin dinden dönmesine sebep olmazdı. Çünkü ruh ile seyahat örfen mümkündür. Birçok evliya ruh ile o seyahati yapmış ve ahiretin bazı ahvalini seyretmişlerdir. O hâlde miraç, örfen mümkün olmayan bir hadisedir ki, Kureyşliler Peygamberimiz’i yalanlamış ve bazı zayıf Müslümanlar da bu hadiseyi akıllarına sığıştıramadıklarından dolayı dinden dönmüşlerdir. Bu da ancak miracın ruh ve beden ile olması ile izah edilebilir.
3-Ayette geçen ve “kul” manasına gelen “abd” kelimesi, ruh ve bedenin toplamından ibaret olup Kur’an’ın her yerinde beden ve ruh bütünlüğünü ifade etmiştir. Mesela Alak suresinde: “Görmedin mi şu men edeni, namaz kılarken bir kulu…”; Cin suresinde: “Allah’ın kulu kalkıp ona yalvarınca …” ve diğer bütün ayetlerde geçen “kuldan” murad, ruh ve bedenin toplamı olan bir şeydir. O hâlde miraç ayetindeki “kul” kelimesi ile de ruh ve beden bütünlüğü kastedilmiş olmalıdır. Bu da miracın beden ve ruhla olduğunu ispat eder.
4-Miraç hakkındaki hadislerin beyanında, Efendimiz (s.a.v.)’in Burak adında bir bineğe bindiği bildirilmiştir. Burak, ancak beden için bir araç olabilir. Ruhun bir bineğe ihtiyacı yoktur. O hâlde miraç, beden ile olmuştur. Zira eğer ruh ile olsaydı, bineğe ihtiyaç olmazdı.
5-Miracın anlatıldığı İsra suresi 1. ayette “esra” kelimesi geçmektedir. “Esra” kelimesi, “Yürüttü.” manasındadır. “Yürüttü.” ifadesi de miracın bedenle olduğuna işarettir. Zira hayalen, keşfen veya rüyada bir kişiye bir yerin gezdirilmesi beyanında, “Yürüttü.” tabiri kullanılmaz.
6-Yine miracın anlatıldığı Necm suresi 17. ayette: “Göz ne kaydı ne de kamaştı.” buyrulmuştur. Göz ise ruhun değil, bedenin bir cihazıdır. O hâlde miraç bedenle olmuştur. Eğer ruh ile olsaydı, ayette “göz” tabiri kullanılmazdı.
7-Miraç hakkındaki bütün hadis- i şerifler, miracın beden ile olduğunu ifade etmektedir.
Miracın ceset ile olduğunu inkâr edenler, sadece şu iki delili sunarlar:
1-Miraç hadisesinin anlatıldığı İsra suresi 60. ayetinde şöyle buyrulmuştur: “Sana gösterdiğimiz rüyayı…”
Miracın sadece rüyada gerçekleştiğini ileri sürenlere göre, ayette geçen “rüya” kelimesi miracın uyku hâlinde gerçekleştiğini ispat etmektedir. Onlara göre ayetteki “rüya” kelimesi, uykuda görülen şeydir.
Ehl-i sünnet âlimleri bu iddiayı şöyle cevaplar: Onların bu iddiasını bizzat Kur’an tekzip eder. Bu tekzibi anlamak için şimdi ayetin tamamına bakalım:
“Sana gösterdiğimiz rüyayı, insanlar için bir fitne imtihanı yaptık.”
Eğer bu ayetteki “rüya” tabirini uykudaki rüya kabul edersek, bunun insanlar için bir fitne yapılmasını ne ile izah ederiz?
Zira rüyada insan her şeyi görebilir ve her yere gidebilir. Eğer Resulullah (s.a.v.) deseydi ki: “Ben bu gece rüyamda Mescid-i Aksa’ya gittim.” O zaman bir fitne çıkmasına ve bazı Müslümanların dinden dönmesine ne gerek vardı. Zira ruhanî bir seyahat, biraz tasaffi etmiş herkes için mümkündür. Demek, bu hadise insanlar için bir imtihan olmuştur. İmtihan olabilmesi için ise örfen mümkün olmayan bir şey olmalıdır. O hâlde ayetteki “rüya” kelimesi ile uykudaki rüya değil, bizzat “müşahade” kastedilmiştir.
Zaten Arap dilinde “rüya” ile “ruyet” (görüş), “kurba” ile “kurbet” kelimeleri aynı manada kullanılır. Bu kaideden dolayı İbn-i Abbas Hazretleri bu ayeti, tefsirinde şöyle buyurmuştur. “Bu, Hz. Peygamber’in Kudüs’e gittiği gece kendi gözleri ile gördüğü bir temaşa idi.”
2-Miracın sadece ruh ile olduğunu söyleyenlerin 2. delilleri ise Hz. Aişe’nin: “Vücudu değil, ruhu götürülmüştür.”ifadesini kullanmasıdır.
Ehl-i sünnet âlimleri bu iddiayı da şöyle cevaplar: Hz. Aişe’ye ait olduğu söylenen bu hadis, senet bakımından çok zayıftır. Hadisi Muhammed bin İshak şu kelimelerle nakil etmiştir: “Ebu Bekir’in ailesinden bazı kimseler bana, Hz. Aişe’nin şöyle dediğini nakletmiştir…”
Böyle bir meçhul senetli bir hadis ile çok sağlam senetli gayet güvenilir hadisler nasıl inkâr edilir? Bütün âlimlerin sıhhatinde ittifak ettikleri hadisleri bırakıp meçhul senetli bir hadisi delil kabul etmek, art niyetten başka ne ile izah edilebilir?
Netice: Miraç hadisesi hem ruh hem de beden ile birlikte olmuş bir hadisedir. Bu hadiseyi akıllarına sığıştıramayanları, Bediüzzaman Hazretleri’nin Miraç Risalesi’ne havale ediyoruz.