Ehl-i kitap Muhammed (s.a.v.)’i evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar.
Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah’ın elçisidir… Ahir zaman nebisidir… İns ve cinne imamdır… Hatem-ül enbiyadır…
Ne acayiptir ki, bizler bu sözlerin doğruluğuna semavi kitapları delil yaparken, kitap ehli olan Yahudi ve Hıristiyanlar kendi kitaplarından habersiz olarak Hz. Muhammed (s.a.v.)’i inkâr etmektedirler.
Bizler bu eserde İncil’i, Tevrat’ı ve Zebur’u delil yaparak iki kere iki dört eder katiyetinde ispat edeceğiz ki, semavi kitaplar Hz. Muhammed’den haber veriyor ve onun geleceğini müjdeliyor.
Bu eseri hazırlamaktaki maksadımız; memleketimizde ve diğer İslam memleketlerinde sürdürülen misyonerlik faaliyetlerine bir set çekmek… Müslümanların eline, Hıristiyan ve Yahudilere karşı bir delil vermek ve Peygamberimiz’in semavi kitaplarda dahi haber verildiğini ispat ederek Müslümanların imanının artmasına vesile olmak ve kitap ehli olan Yahudi ve Hristiyanları da artık insaf ile hakkı görmeye çağırıp onları İslam’a davet etmektir.
Şimdi, ehl-i kitabın, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in peygamberliğini bildiklerini hatta onu kendi evlatları gibi tanıdıklarını beyan eden Kur’an ayetlerinden bir kısmının kısaca izahına geçiyoruz:
1-“Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Hz. Muhammed’i) evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar. Hâl böyleyken içlerinden bir kısmı bile bile hakkı gizlerler.”(Bakara 146)
Bu ayet-i kerime, Peygamberimiz’in vasıflarının İncil, Tevrat ve Zebur’da zikredildiğini ve ehl-i kitabın âlimlerinin, öz oğullarını tanıdıkları gibi Resulullah’ı tanıdıklarını haber vermektedir.
Hz. Ömer, önceleri Yahudi âlimi iken Müslüman olarak İslam’la şereflenen Abdullah İbn-i Selam’a bu ayetin manasını sorduğunda, İbn -i Selam şöyle cevap vermiştir: “Ben Hz. Muhammed’i oğlumdan daha iyi tanıyorum. Çünkü Allah-u Teâlâ onu bize, sıfatlarıyla kitabımız olan Tevrat’ta bildirmiştir. Allah asla yalan söylemez. Amma oğlumun annesi hainlik etmiş olabilir. Kadınların ne yaptığını bilmem, fakat Tevrat’ın haber verdiğinden asla şüphe etmem.”
2- “Artık sana bu ilim geldikten sonra kim onun hakkında seninle çekişirse de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım ve hep beraber dua ve niyaz edelim de Allah’ın lanetini yalancıların üzerine kılalım.” (Al-i İmran 61)
Bu ayetin iniş sebebi şu hadisedir: Peygamberimiz (s.a.v.) Necran Hıristiyanlarından bir gruba delilleri okuduktan sonra, onlar yine de batıl inançlarında ısrar edince, Efendimiz onlara: “Şüphesiz Allah, bu delilleri kabul etmediğiniz takdirde sizinle lanetleşerek beddua etmemi istedi.” buyurdu. Efendimiz’in bu meydan okumasına karşı, Hıristiyanlar lanetleşmeden kaçarak cizye vermeyi kabul ettiler.
İşte bu olay Peygamberimiz’in doğruluğuna iki yönden delildir.
1-Efendimiz (s.a.v.) onları, lanetleşme sonunda üzerlerine inecek azap ile korkutmuştur. Eğer Necran Hıristiyanları bunu kabul ederek karşılıklı lanetleşmeye kalksalardı ve neticesinde onlara bir azap gelmeseydi; bu, Efendimiz’in kendi yalanını ortaya çıkarması demek olurdu ki, insanların en akıllısı olan Hz. Muhammed gibi bir zatın –haşa- kendi yalanını ortaya çıkaracak bir işe teşebbüs etmeyeceği herkesçe bilinen bir gerçektir. Demek, Hz. Muhammed (s.a.v.) azabı indirecek zata son derece güvenmektedir ki, böyle bir meydan okumaya kalkışmıştır. Bu da ancak O’nun Allah’ın Resulü olmasıyla izah edilebilir.
2-Necran Hıristiyanları bu hadise sonunda lanetleşmekten kaçarak cizye ödemeyi kabul etmişlerdir. Tevrat ve İncil’i çok iyi bilen bu kişilerin Efendimiz’le lanetleşmeye girişememeleri, ancak ve ancak Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ahir zaman peygamberi olduğunu kat’i bir şekilde bilmelerindendir. Sırf, bir peygamberin lanetini almamak için cizye vermeyi kabul ederek lanetleşmeden kaçmışlardır. Demek, ehl-i kitap Peygamberimiz’in risaletini kendi kitaplarından okuyarak öğrenmişlerdi.
Tefsirini yaptığımız bu iki ayet gibi onlarca Kur’an ayeti haber vermektedir ki, ehl-i kitap Peygamberimiz’in risaletini bilmektedir. Ancak bizim bu eserdeki amacımız: Ehl-i kitabın Efendimiz’in peygamberliğini bildiğini Kur’an’ın ayetleriyle değil; İncil, Tevrat ve Zebur’un ayetleriyle ispat etmek olduğundan, meselemize delil olan Kur’an ayetlerinin izahına girmeyeceğiz. Yalnız bu konudaki bir kısım Kur’an ayetlerinin sadece mealini naklederek, İncil’in Efendimiz’den haber veren ayetlerine geçeceğiz.
“Ey kitap ehli! Niçin hakkı batılla karıştırıyor ve bildiğiniz hâlde gerçeği gizliyorsunuz.” (Al-i İmran 71)
“Kendilerine kitap verdiklerimiz bilirler ki, O Kur’an hiç şüphesiz Rabb’inden hak olarak indirilmiştir.”(En’am 114)
“Ne zaman ki Yahudilere bildikleri Kur’an geldi, hemen onu inkâr ettiler. Allah’ın laneti kâfirlerin üzerindedir.” (Bakara 89)
“Eğer sana indirdiğimizden şüphe içinde isen senden önce kitap okuyanlara sor.” (Yunus 94)
“Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunan Tevrat’ı tasdik edici bir elçi (Hz. Muhammed) geldiğinde, kendilerine kitap verilen o kimselerden bir grup sanki bilmiyorlarmış gibi Allah’ın kitabını sırtlarının arkalarına attılar (terk ettiler).” (Bakara 101)
“Ey ehl-i kitap! Gerçeğe şahitlik yaptığınız halde niçin Allah’ın ayetlerini yalanlıyorsunuz?” (Al-i İmran 70)
“Bir vakit Meryem oğlu İsa şöyle dedi: Ey İsrail oğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek olan Ahmed adındaki bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim. Fakat o, kendilerine apçalık deliller getirince, ‘Bu apaçık bir büyüdür.’ dediler. (Saff 6)