4- Kafir, Allah’ın isimlerini inkar eder.
Neden Ebedi Cehennem? # 4- Kafirin, Allah’ın isimlerini inkar edip ve o isimlerin tecellisini sebeplere vermesidir.
Küfür, sahibini ebedi bir azaba mahkûm eden büyük bir zulümdür. Kâfir, küfrü sebebiyle ebedi cehennemde kalacaktır. Peki, neden kısa bir ömürde işlenen bu günah ebedi bir azabı netice vermiştir? Allah’ın sonsuz rahmeti kâfirin ebedi cehennemde kalmasına nasıl müsaade etmiştir? Bizler bu dersimizde ebedi cehenneme girecek olan kâfirin işlemiş olduğu başka bir cinayetten bahsedeceğiz. Ta küfrü sebebiyle ne büyük zulümler ve cinayetler işlediği ve kendisini ebedi cehenneme nasıl mahkûm ettiği daha iyi anlaşılsın.
Şu âlem ve içindeki her şey Allah’ın isimlerinin tecellisine bir aynadır. Rabbimiz mahlûkat aynalarında isim ve sıfatlarıyla tecelli ederek kendisini bizlere o isim ve sıfatlarıyla tanıtmıştır. Bu cihette her bir varlık Rabbimiz tarafından yazılmış ilahi bir mektup ve kitap hükmündedir. Yaratılış gayesi Allah’ı tanımak ve bilmek olan insan o ilahi kitaplarda tecelli eden isimleri okuyarak yaratılış maksadına hizmet edecektir. Fakat kâfir küfrü sebebiyle âlemde tecelli eden o güzel isimleri inkâr ettiği gibi o isimlerin tecellisini dahi sebeplere vererek Allah’ın isimlerinin hukukuna öyle büyük bir zulüm etmiştir ki akıl bu zulmün ve cinayetin büyüklüğünü kavramaktan acizdir. Evet, o ilahi isimleri hiçe sayarak o isimlerin tecellisini sebeplere vermek yaratılış gayesini hiçe düşürmektir. Bu öyle büyük bir cinayettir ki affı mümkün olmadığı gibi ebedi bir azapla cezalandırılması tam bir adalet ve hikmettir.
Şimdi âlemde bir tefekkür yapalım ve her biri ilahi bir mektup ve kitap hükmünde olan o varlıkları ve onlarda tecelli eden isim ve sıfatları okumaya çalışalım. Daha sonra Allah’ı inkâr ile o isim ve sıfatlara karşı işlenen cinayetin büyüklüğünü görmeye çalışalım.
Her cemal ve kemal sahibi kendi güzelliğini görmek ve göstermek istemesi sırrınca Rabbimiz de sonsuz güzellikteki cemalini ve kemalini görmek ve göstermek istedi ve şu âlemi yarattı. Her bir varlığı nakış nakış süsleyip kemalinin ve cemalinin tecellilerini o varlıklarda gösterdi. Seyretmek vazifesini ve şerefini insana yükledi. İnsanın yaratılışının gayesi Allah’ı tanımak, bilmek ve mahlûkatta Allah’ın isim ve sıfatlarını görmektir.
Örneğin, her bir insan yokluktan varlık âlemine çıkmasıyla Allah’ın Halık Mübdi Mucid isimlerine ayna olurken. Kâfir yaratılışını camid şuursuz sebeplere vererek. Yaratıcısı olan Halık ismini, onu yoktan var eden Mübdi ismini, Onu icad eden Mucid ismini inkâr etmiştir.
Muhyi ismi ona hayat vererek kendini göstermek isterken; o hayatını sebeplere vererek Muhyi ismini inkâr etmiştir.
Musavvir ve Bari ismi ona kusursuz bir suret vererek kendini gösterirken o, Allah’ı tanımamakla Musavvir ve Bari isimlerini de inkâr etmiştir.
Rezzak ve Kerim ismi onu besleyip ikramlarda bulunurken o, rızkı cansız, şuursuz sebeplerden bilmekle kendisini besleyip büyüten Rezzak, Kerim gibi isimleri dahi inkâr etmekle büyük bir zulüm ve cinayet işlemiştir.
Vehhab ismi kendisine Cömertçe ikram ve ihsanda bulunurken o, Allah’ı inkâr etmekle bu ihsanları sebeplerden bilmiş ve Vehhab isminin dahi hukukuna tecavüz etmiştir.
Küçücük hafızasında gelmiş geçmiş tüm hadiselerin yazılıp muhafaza edilmesi Allah’ın Hafiz isminin tecellisiyken o tüm bu işleri beynindeki hücrelere ve nöronlara verip Hafiz isminin kendisindeki o büyük tecellisini inkâr ederek bu ismin hukukuna karşı büyük bir zulüm ve cinayet işlemiştir.
Yine beynini sağlam olan bir kafatası ile vücudunu nazik bir elbise hükmünde olan deri ile kalbini, akciğerini göğüs kafesiyle, gözlerini göz kapaklarıyla muhafaza edilmesi Hafiz isminin tecellisiyken o bu işleri şuursuz sebeplere ve tesadüfe havale ederek nankörlük içinde bu isme karşı büyük bir zulüm işlemiştir.
Vücudunda bulunan dolaşım sistemi, solunum sistemi, sindirim sistemi, boşaltım sistemi, sinir sistemi gibi birçok sistemi görüp sistem bir denge ve düzenin adı olduğu halde bu muhteşem sistemlerde tecelli eden ilim, irade, kudret ve bunun gibi birçok sıfatı tesadüf ve sebeplere havale ederek Âlim, Mürid ve Kadir isimleri gibi birçok ismi dahi inkâr etmiştir.
Yaratılan her bir varlığın siması, parmak izi ve DNA’sı dahi birbirine benzememektedir. Hepsini birbirine benzetmemek için hepsini bilmek gerektir. Demek tüm yüzlerin üzerinde, parmak izlerinde ve DNA lar da Allah’ın Vahid, Ehad, Ferd isimleri tecelli etmektedir. Her bir varlığın üzerinde varlığının ve birliğinin mühürlerini açık bir şekilde vurmuşken Kâfir, Allah’ı kabul etmemekle Vahid, Ehad, Ferd isimlerini reddederek o isimlerin hukukuna çok büyük bir zulüm işlemiştir.
Evet, bizler sadece insanın bedeninde tecelli eden bazı isim ve sıfatları bir parça okumaya çalıştık. Sizler bunu tüm varlıklara kıyas ediniz. Her biri onlarca dil ile bize Allah’ı o güzel isimleriyle anlatacak ve tanıttıracaktır. İnsanın yaratılış gayesi budur. İnsan bu gayeye hizmet ettikçe Rabbini tanıyacak ve hakiki insan olacaktır.
Evet, Allah bin bir ismi şerifi ile şu âlemi ve içindekileri bir kitap gibi yaratıp o kitaplarda güzel isimlerini tecelli ettirmiş ama kâfir bırakın o isimleri okumayı o tecellilleri sebeplere tesadüfe ve tabiata vererek o yüce isimleri tahkir etmiş, hiçe saymış ve inkâr etmiştir.
Hem Allah şu âlemi kendisini tanıtmak gibi yüce bir gaye ile yaratmıştır. Ama kâfir Allah’ı inkâr ederek yaratılış gayesine ve bu gayeye hizmet eden tüm varlıkların hukukuna tecavüz etmiş ve o varlıklarda tecelli eden isimler adedince sonsuz bir zulüm işleyerek kendisini sonsuz bir azaba mahkûm etmiştir.
Şimdi bir düşünün O isimler her an her yerde ve her şeyde tüm güzelliğiyle tecelli ederken bir dakikalık bir inkâr ve küfrün içerisinde ne kadar çok zulüm ve cinayetler vardır. O dakika içerisinde âlemde zerrelerden güneşlere kadar tecelli eden isimlerin tecellilerini hesaplamak sizce mümkün müdür? Akıl bu sayıyı idrak edebilir mi? Elbette edemez. Peki, o günahın bir dakika değil de bir ömür boyu işlendiğini düşünün. Bu zaman zarfında tecelli eden isimlerin tecellilerini hesaplamak elbette mümkün değildir. İşte kâfir ömrünün her saniyesinde âlemde tecelli eden tüm isimleri ve o isimlerin tecellilerini inkâr etmektedir. Demek kâfirin işlediği cinayetin büyüklüğü âlemde tecelli eden isimlerin tecellilerinin sayısıncadır.
Elbette cezanın niteliği suçun niteliğine göredir. İşlenen suç böyle sonsuz olduğunda ceza da sonsuz olmalıdır ki adalet tecelli etsin. İşte kâfir küfrüyle âlemde her bir varlıkta her an tecelli eden o güzel isimleri ve tecelillerini inkâr edip onları sebeplere vererek ulûhiyetin izzetini reddetmiş ve karşı gelmiştir. Dolayısıyla kâinatı titretecek bir zulüm ve cinayet işleyerek kendisini ebedi azaba mahkûm etmiştir.
Kâfirin ebedi bir ceza ile cezalandırılmasında kısacık ömrünü nazara alanlar o kısacık ömürde işlediği zulüm ve cinayetlere bakacak olsalardı kâfirin ebedi cehennemde kalmasına tam bir adalet nazarıyla bakacak ve Allah’ın sonsuz rahmeti kâfirin ebedi cehennemde kalmasına nasıl müsaade ediyor sorusunu sormayacaklardı.