Mesnevi-i Nuriye/ Habbe
“İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Otuz seneden beri iki tâğut ile mücadelem vardır. Biri insandadır, diğeri âlemdedir. Biri ‘ene’dir, diğeri ‘tabiat’tır.”
“Birinci tağutu gayr-ı kasdî, gölge-varî bir ayine gibi gördüm. Fakat o tağutu kasden veya bizzât nazar-ı ehemmiyete alanlar, Nemrud ve Firavun olurlar.”
“İkinci tağut ise, onu İlahî bir san’at, Rahmânî bir sıbğat, yani nakışlı bir boya şeklinde gördüm. Fakat gaflet nazarıyla bakılırsa, tabiat zannedilir ve maddiyunlarca bir ilâh olur. Maahaza, o tabiat zannedilen şey, İlâhî bir san’attır. Cenab-ı Hakka hamd ve şükürler olsun ki, Kur’ânın feyziyle, mezkûr mücâdelem her iki tağutun ölümüyle ve her iki sanemin kırılmasıyla neticelendi.”
“Evet, Nokta, Katre, Zerre, Şemme, Habbe, Hubâb risalelerimde ispat ve izah edildiği gibi; mevhum olan tabiat perdesi parçalanarak altında şeriat-ı fıtriye-i İlâhiye ve san’at-ı şuuriye-i Rahmâniye güneş gibi ortaya çıkmıştır. Ve kezâ, firavunluğa delâlet eden ‘ene’den Sâni-i Zülcelâl’e râci’ olan ‘Hüve’ tebarüz etti.”